30 Aralık 2013 Pazartesi

Susmak

Ve suskunluklar büyük gidişler taşıyordu.
Ve sessiz kalan hep daha ani gidiyordu.
Öyle güzel susuyordu ki "tamam"larla "peki"lerle
Ve sen öyle içten inanıyordun ki gitmeyeceğine
Ne tamamın arkasındaki kırgınlığı görebildin ne pekinin arkasındaki göz yaşını.

Ve suskunluklar büyük belkiler taşıyordu
Belki diyordu "anlar", belki diyordu "düzelir"                                            
Ve zamanla belkiler değişiyordu
Belki diyordu "seviyordur"    

Ve sen öyle güzel susmasını istiyordun ki
"Susarsam vazgeçerim vazgeçersem de giderim" diyemiyordu "HİÇ KİMSE!"

Ve sen öyle güzel susmasını istiyordun ki
Belkiler çığlık çığlığa sessizlikte
Belki...
Belki...
Belki..                                
                        Hoşça kal!

11 Kasım 2013 Pazartesi

Fark

"Peki ya özlersem? Hani sesini duyamadığımda nefes alamadığım zaman napıcaz? Sensizlik duygusu korkutucu kapatma bir daha telefonunu! Bana ne dersen de istediğin kadar bağır, istediğin kadar kavga edelim ama kapatma telefonunu!" demiştin.

Bugün farkettim de çok uzun zamandır sesimi duymadın ve hala nefes alabiliyorsun, başka bir tende.


16 Ekim 2013 Çarşamba

Sevmek Ne Yorgun Kelime..

“Sevmek ne uzun kelime..” dediğinde Cemal Süreya zaman sanmıştım. Harcanan, zaten harcanacak olan birkaç yıldan öteye gidememişti sevmek kelimesi hafızamda.

Gün gelip 22 yaşımın tam da ortasında ortaokul çocukları gibi aşık olacağımdan bihaber

Beni tüketen her şeye çok sevsemde arkamı dönüp gidebilirken, ilk kez koşarak kaçmam gereken şeyden ters  ve yavaş adımlarla uzaklaşıyorum. Her hareketini görüyorum, tüm mimikleri, sigarayı nasıl içtiği bile ezberimde; tüm gereksiz ayrıntıları hatırlıyorum biraz belki gitmeme gerek kalmaz diye, biraz da belki bunların arasında “seni sevmiyor” cümlesini duymam diye.

Bir “gel” dese ömrümün sonuna kadar onunla olabilme cesaretini sarf edebilecekken o hiçbir şey demiyor ve zaman bir kez daha hiçbir şeyi düzeltmiyor.

Geriye doğru her adımımda biraz daha küçülüyor adam; ama ben kendimi sevmekten alıkoyamıyorum ve her şeyin ötesinde sevginin yanına bir de özlem kelimesi geliyor, boğazım yanıyor, gözlerim doluyor, bir hayalin başında çocuğun elindeki çakmağı eline vura vura alan sert anne oluyorum kendime ama işte hep o küçük çocuk yanmasın diye..


O değil de “Sevmek ne yorgun kelime..”

9 Ekim 2013 Çarşamba

Sessizlik

Gidemezsin, dedi adam kendinden emin bir şekilde vücudunun ve ruhunun tüm inceliklerini bilirdi kadının ve hakkında öğrendiği ilk şey de kararlı bir erkekten hoşlanmasıydı zaten. Sahi tanışmaları da böyle olmamış mıydı, ne kararlı bakışlarından, ne kararlı cümlelerinden kendini çekebilmişti kadın. Başkasına olan tüm imkansızlığı ve hırçınlığı adamla birlikte saf bir şefkate dönüşmüştü.

Gidemezsin, dedi adam kendinden emin bir şekilde.

Gidiyorum, dedi kadın ilk kez güçlü ilk kez kararlıydı “lütfen sesim titremesin” dedi içinden avaz avaz konuşan iç sesini bastırmak için.

Ama beni seviyorsun, dedi adam yine kendinden emin. Kadın hiç saklamamıştı bunu, bir kere bile zorlamamıştı ilişkiyi, ne adam için çabalamaktan ne de çok sevmekten çekinmişti.

Seviyorum, dedi kadın tüm gücünden uzakta sesi titreye titreye..

Ama güvenmiyorum sana, seni sevmek eskisi kadar güzel değil, bana sarıldığında üşüyorum artık ben, her gece senin gidişinin kabuslarıyla uyanmak istemiyorum.

Ama seni sevdiğimi bi.. dedi adam kadın sözünü yarıda kesene kadar.

Bana senin beni sevdiğini bildiğimi söyleme bilmek değil yaşamak istiyorum sevgini, gitmeyeceğinden bu defa ben emin olmak istiyorum. Sen beni değil sevilmeyi seviyorsun, etrafında seni bu kadar karşılıksız sevecek kimse yok diye benimlesin kendimizi kandırmasak mı? dedi kadın.

Sustu adam

Sustu kadın.

Gitti kadın.

Gitme dedi adam.

Kadın çok uzaktı artık, duymadı bile.

23 Eylül 2013 Pazartesi

Hiç..

Çok uzun zaman geçmiş üstümüzden seni en son nerede nasıl gördüğümü çok iyi hatırlıyorum. Ben masadan kalkıp gittiğimdeki yüz ifaden bile hafızamda.

Ondan beridir hiçbir şey olamadık seninle ne ayrı kalabildik, ne beraber olabildik 1-2 mesaj, merak içeren, nasılsınlar, hastaydınlar, iyileştin miler hatta zürafalar..

Çok uzun zaman geçmiş üstümüzden çok uzun zamandır hiçbir şeyi olamamışız birbirimizin sana sarılıp ağlayamamışım, birbirimize gülerken fotoğraf çektirememişiz uzun zamandır,  biz aslında ne kadar uzun zamandır gülememişiz birbirimize..

Sonra bi gün tam hiçliği kabullenmişken birbirimizin hayatında karşıdan geldin sarıldık ben “çok özlemişim bee” mi yuttum sen ne hissettin bilmiyorum da sonra öylece oturduk. Yıllardır başımı koyduğum omuz senin değilmiş gibi, her mutsuzluğumda sana gelmezmişim gibi, sanki evinde göğsüme kadar çektiğim eşofman altını hiç benim pijamam ilan etmemiş gibi; aramızda onca yıl, onca dert, onca sır, onca yaşanmışlık hiç yokmuş gibi; birbirimize hiç sıfatlar yüklememiş gibi, sanki öylece tanışan iki insan gibi oturduk herkesi konuştuk da bir ikimize gelemedi cümlelerimiz ne sen benden bahsedebildin ne de ben senden ikimiz olgusunu söylemiyorum bile..

Çok uzun zaman geçmiş üstümüzden ve ben öğrendim ki birbirinin her şeyi olan insanlar uzun zamanlar sonunda bir yerde karşılaşıp hiçbir şeymiş gibi oturup birer fincan kahve içebiliyorlar.

“Biz iki türk kahvesi alabilir miyiz? Biri orta, biri sade olsun.”


31 Temmuz 2013 Çarşamba

Her "hoş geldin" içinde kendi "hoşça kal"ını da getirir.

Çok uzun zaman oldu yazmayalı..

Bir gün biri bloga bi yorum bırakmıştı “blog tutmak unutmayı reddetmektir, geri döner döner okursun ve hep aynı tazelikte acır.” diye.

Ya unutmadığımı reddetmek için ya da unutmamaya değer şeyler yaşamadığım için yazmadım ya da yazamadım ben de bilmiyorum. Ama artık cümlelerim bana ait kalmak istemiyor,  hislerim de öyle salarsam onları artık benden başka insanların da duyguları haline gelirlerse yine gülümseyebilirim gibi..

Zor zamanlar içindeyim yine, zaten mutlu olduğum anların hiçbirinde yazamadım hayatım boyunca o yüzden küçük çocuk gibi her mutsuz olduğumda içime çekilip bir şeylere sarıdım. bi kağıt, bi kalem, bi şarkı, bi de sigara..

Hiç umut etmenin mutlu olmanın size yasaklandığını hissettiğiniz oldu mu? Hiç mutluluğunuzu “ya biterse, ya bozulursa” diye başkalarıyla paylaşmadığınız? Kimseye anlatamadığınız insanlar girdi mi hayatınıza? Hiç her gece kendinizden önce ona dua ettiğiniz canının acısını hissettiğiniz, mutluluğuyla gözlerinizin ışıldamaya başladığı birileriyle tanıştınız mı?


Ben tanıştım. Ve ben, sırf her hoş geldin hoşça kal ‘ı da içinde barındırdığı için ona “hoş geldin” bile demedim ama sanırım şimdi “hoşça kal” vakti.

20 Şubat 2013 Çarşamba

Mr. Loveable'dan Notlar..


Kendine iyi bak istiyorum, telefonlarımı hep mutlu aç!

Sakın o çok sevdiğin “Çok özledim piç” lerinden, “Seviyorum eşek seni”lerinden, “Sıkıldım senden hadi uyuyalım”larından birini yollamadan kapatma telefonu.

Gözümün içine bakıp “Yok hayatım bakıyorum da cidden sevmiyorum ben seni”lerini bitirme.  Karşılıklı saçmalarken sen yine kafanı önüne eğip hafifçe ağzını yana kaydırıp sırıtırken kısık sesle “Salak” de çünkü salak kelimesi kimseye böyle yakışmamıştı.

Kendine iyi bak istiyorum, içindeki çocuğu koru. Yaralandıkça büyüyorsun ya, istemiyorum öyle olmanı. 5 dakika önce başkasına “Kapa şu montunun önünü üşüteceksin” diye anaçlık taslayan kadının bir anda “Ayyy ben bugün yine yemek yemeyi unuttum”larını seviyorum ben.

Kendine iyi bak ve eğer bir gün sende sevdiğim şeyleri değiştirmeye kalkarsam, kendinden değil benden vazgeç.