28 Mart 2012 Çarşamba

Aşk gibi bir şey..

Artık şuna çok inanır oldum. İnsanların hayatına girişleriyle gidişi aynı şekilde oluyor. Bazısının gelişi çok ani mesela, sana sormadan kapıyı çalmadan kalbinin beyninin buna hazır olduğundan bile emin olmadan daha sen içeri buyur bile etmeden hatta üstünde pijamaların saçların tepeden toplu ve kendi kendine bir haftasonu keyfi içindeyken bir bakmışsın ki gelmiş kurulmuş salonun en rahat koltuğuna. Ve sen misafirdir ayıp olmasın derken başlarda, anlarsın ki yer etmiş evinde kalıcı gibi bu defa… Bir iki mırın kırın ederken iyice alışmışsın ve alıştığını ancak o insan gitmeye hazırlamadan seni, geldiği gibi aniden gidince anlıyorsun. Halbuki sen onu konuk etmek için hazırlıklara başlamışsın filmler, müzikler seçmişsin, kafanda dolu plan var, soracağın sorular söyleyeceğin hitaplar ve belki seni seviyorum’ları bile hazırlamışsın ama o gidiyor. En az sana gelişi kadar ani ve önemsiz onun gözünden gitmek. Geldiğinde senin hazırsızlığını nasıl önemsememişse giderken de önemsemiyor işte gidiyor sadece. Ve sen o kadar vasıfsız hissediyorsun ki kendini ona ne kal deme hakkını bulabiliyorsun ne de planlarını anlatabiliyorsun… Gerisi boş iki kahve fincanı bir kül tabağı dolusu sigara ve pakette kalan son sigaralar..

Boşver de her gidişin bir şarkısı vardır bununki de Lady Antebellum’dan Need You Now olsun.